26 Ocak 2014 Pazar

MALATESTA KANTOLARI- KANTO 8

VIII
Rafa kaldırdığın(kesip attığın) bu müsveddeler
kaltak!” “kancık!” Gerçek ve Calliope
küfürleşiyorlar sous les lauriers
Güya Alessandro zenciymiş ve Malatesta
Sigismund
Frater tamquam
Et compater carissime tergo
hanni de
dicis
entia
Dengiymiş
Giohanni'sine
Floransa'lı Medici'lerin
Alındı mektup, ve şu Messire Gianozio hususunda
Bir adamıyla, resmî ve layıkı vechiyle gönderildi
Eklenip istekleriniz ve muhtıranız
Sizinle Ragona kralı arasında sulh tesisine gelince,
Beni alakadar ettiği kadarıyla,
azami mutluluk verecektir bana,
hiç bir şekilde hiçbir şey daha fazla mutluluk veremez
ve daha makul olamaz bana,
ve söz verildiği gibi tarafıma, bir tarafı olmak isterim,
katılımcı yahut müdafi olarak
hizmet ücretime gelince,
şüphesiz siz ve pederiniz çekip parayı
en hızlı surette gönderirsiniz bana
Ve Maestro di Pentore'ye deyin ki
elan duvarları boyamak sözkonusu edilemez
Zira harç kurumamıştır hâlâ
bu yüzden heba olur bütün emek
(butatto via)
Ancak şunu açıklıkla ifade edeyim ki, şapeller hazır olana kadar
O'na tasvir için başka bir şeyi temin edeceğim
böylece hem O hem ben bundan dolayı azami
ölçüde memnun olacağız,
Ve hizmetime girmesini temin için
Ve de bilhassa Siz bana O'nun nakde ihtiyacı olduğunu yazdığınızdan,
kendisine yılda şu kadar ödemeyi akdetmek
ve anlaştığımız meblağı alacağını temin etmek isterim
Teminat yatıracağımı söyleyebilirsiniz
Dilediği yere O'nun için
ve açık bir cevap istiyorum,
Zira niyetim iyi muamelede bulunmak
böylece sürdürebilir yaşamayı kalan kısmını
ömrünün topraklarımda-
Siz menetmediğiniz sürece-
bunun için gerekenleri yapmak niyetindeyim,
böylece dilediğince çalışabilir,
ya da vaktini dilediğince sarfedebilir
(affatigandose per suo piacere o no
non gli manchera la provixione mai)
mahrum olmadan ihtiyaçlarından
SIGISMUNDUS PANDOLPHUS DE MALATESTIS
In campo Illus Domini Venetorum die 7
aprilis 1449 contra Cremonam
Ve yukarıda mezkur ve pek meşhur
Milan Dükü
hoşnud olduğundan ve mezkur Lord Sigismundo'nun
en görkemli komününün hizmetine girmesini istediğinden
Floransalıların
iki devletin müdafaa ittifakı için,
Dolayısıyla mezkur meşhur Sigismund ile
Saygıdeğer Agnolo della Stufa,
büyükelçi, mutemet ve vekil
ki icra heyetinden on kişi tarafından atanmış,vs, yarısı
bu müsadereden muaf 50,000 florinin,
1400 süvari ve dörtyüz piyade
komünün sahasına gelsin diye
ya da Toskana'de bir yere
memnun etmek için icra heyetinin on'unu,
kendisi de orada bulunmak üzere hizmetinde
komünün
süvarileri ve piyadeleriyle
(gente di cavallo e da pie) vs
Ağustos 5,1452, on kişilik icra heyeti kaydı

Penna ve Billi'nin sivri kayalıklarından, Carpegna'da
Yarın altından geçen yolla
rüzgardan emin biçimde Toskana'ya
Ve kuzey yolu, Marecchia'ya doğru
balçık deryası çakılla dolu
.lyra
ey bu toprakta kadimlerin ruhları
her biri aşk içinde ve sarsılmış,
gidip uyandırın lavtanızla
dimağındaki yaz ile O'nu
ki ne Helen dengidir O'nun ne
İsolde ne de Batsabe”
kesintiyle birlikte
Magnifico, compater et carissime
(Johanni di Cosimo)
Venedik tekrar aldı hizmetine beni
ayda 7,000, fiorini di camera
2,000 at ve dört yüz piyade,
bardaktan boşanırcasına yağıyor burda,
yeni bir hendek kazmak zorunda kaldık
iki üç gün içinde
topları hazır etmeyi denemeliyim

tüyler, yapraklar ve küçük renk topakları
saçılıyor balkonlardan
Pencerelerden dökülen yaygılarla,
küçük dallar ve yapraklar iliştirilmiş üzerlerine,
kilimler sarkıtılmış parmaklıklardan, tozun içinden,
perçeminde dik sülün tüyleriyle,
küçük beyaz atlar, on
iki kız bir düzende sürüyorlar, kasnaklı giysiler yeşil saten,
ağır ilmeklerle gümüşlenmiş, revâkın altında,
Bianca Visconti, Sforza'yla,
çiftçinin oğlu ve düşes,
Rimini'ye, ve de güneydeki savaşlara
kayıklar sahile çekilmiş, kızıl-turuncu yelkenler koyun ağzında,
iki günlük zevk için, çoğu zaman “la pesca” balık tutmada,
Di Cui ki O, Francesco, godeva molto
güneydeki savaşa doğru
ki o zaman mükemmel bir gizlilik edinmişti
Ve grek hükümdar Floransa'daydı
(Ferrara'da veba vardı)
Ve yanında Gemisthus Plethon
Delphos'taki tapınağa dair savaştan sözediyordu,
Ve Poseidon'dan, concret Allgemeine,
ve Platon'un nasıl Siraküza'lı Diyonysius'a gittiğini anlatıyordu
zira tiranların
el attıkları her işte çok verimli olduklarını müşahade etmişti,
ama Dionysius' hiçbir ıslahata
ikna edememişti
ve Ancona'daki kapıda, önkapıyla
ana kapılar arasında
Sigismundo, müttefik, yarıp bir düşman gücünü,
bir çeşit anlaşma yapmak için geldi, geçip bir kapıyı
kapadılar sonra, açmadan önce bir sonraki kapıyı, dedi ki
elinizdeyim işte
kümese kıstırılmış tavuk gibi”
lakin devriye subayı “ evet Messire Sigismundo,
ama biz bu şehri kendimize istiyoruz” dedi
kilise O'na karşıydı,
Medici bankası kendine çalışıyordu,
çengel Sforza O'na karşıydı
Sforza Francesco, çengel-burun,
kızını(Francesco'nun) O'nunla(Sigismundo)
evlendirdi Eylül'de,
Ekim'de Pesaro'yu çaldı (Broglio'nun dediği gibi “bestialmende”)
Venediklilerle saf tuttu Kasım'da,
Aralık'ta Milan'lılarla,
sattı Milan'ı Kasım'da, çaldı Milan'ı Aralık'ta
işte böyle Bir şey,
baharda Milan'lıları komuta etti,
yaz ortasında Venedik'lileri,
sonbaharda Milan'lıları,
Ve Ekim'de Napoli'nin müttefikiydi,
O, Sigismundo, templum aedificavit
Romagna'da, sığır hırsızlarıyla eşleşip,
kaybedip oyunu yolun ortasında,
tam anlamıyla kaybetmiş sayılmazdı 50'lere dek,
sona kadar da kaybetmiş sayılmazdı, Romagna'da,
Öyle ki sattı Galeaz Pesaro'yu “sığırları mukabilinde”

Ve Poictiers, bilirsiniz, Guillaume Poictiers,
İspanya'dan getirdi şarkıyı
şarkıcılar viyolayla birlikte fakat burada bir mekan istediler,
Marecchia civarında, suların taşlar arasından çağıldadığı yerde
Ve Mastin Verucchio'ya gelmişti,
ve kılıcı, Paolo il Bello'nun,
gizlendiği yerde bulunmuştu
Ve, Este'nin evinde, Parisina
ödedi
Zira hep bu klan öderdi, ve ev
Ki Atreides'lerin denirdi,
Ve dingin rüzgar bir sürecik
Ve devrildi karanlık
bir yana bir sürecik
Ve daha onikisindeydi o zaman, Sigismundo,
Ve üç yıl boyunca hiç bir vergi ödenmemişti,
Ve ağabeyi sofu kesilmişti,
Ve o yıl dövüştüler sokaklarda,
Ve o yıl çıktı Cesena'ya
ve alıp getirdi vergileri,
Ve o yıl gece geçti Foglia'yı, ve






1-bu müsveddeler: T.S. Eliot'un bu kantonun yazılmasından bir kaç ay önce Pound'a gönderdiği bir dizi şiir ile mısralar ki Pound kaç tanesinin bir arada makul bir birliktelik oluşturabileceğini belirtmiştir. Nihayet bunlar “The Waste Land” adı altında yayınlandı.(bkz. L, s.169)
2-Calliope: epik şiirin perisi. Gerçek'le kavgası, Sigismundo'nun peşini yüzyıllarca bırakmayan ve esasen İkinci Pius'un Commentaries'inde(9:21; 10:25,28) Sigismundo'ya karşı yaptığı karakter katline müstenid olan sürekli iftiraya işaret ediyor.
3-sous les lauriers: fransızca “defneler altında”. (Defnenin batı dillerinde şan,şeref, şöhret gibi çağrışımları olduğu hatırlanabilir-mütercim)
4-Alessandro: Alessandro de' Medici, 1511-1537, papa Yedinci Clement ile mağribi bir cariyenin oğlu.(5:33,43)
5-Malatesta/sigismund: Sigismundo Pandolfo Malatesta, 1417-1468, Rimini, Fano ve Cesena lordu, Pound'a göre “factive personality”(doğruları yapan anlamında-müt). Babası Pandolfo Malatesta, 1377-1427, meşhur condottiere (bir çeşit paralı askere bu dönemde verilen ad-mütercim) ve sanat ve bilimlerin hâmisi ve Mastin diye bilinen büyük büyük dedesi Malatesta da Verrucchio,1212-1312, Rimini'nin ilk lordu. Baba Pandolfo zamanında papa Beşinci Martin Malatesta ailesinin Pesaro kolunun etkisiyle üç çocuğunun meşru saydırabilmek için görevini uzattı. Ölümüyle 1427'de lordluk üç yeğenine vekaleten kardeşi Carlo'ya geçti. Carlo halen Pandolfo'nun muallaktaki mevkisini almak için Niccolo d'Este ile(bkz. tre cento bastardi 24/112) 1428'de Roma'ya gider. Bazı araziler ve hisarlar mukabilinde Papa bu defa büyük torun Galeatto'yu ileri dindarlığına istinaden meşru ilan etti. Fakat bir kaç ay sonra 1429'da Carlo ölünce bu sefer Carlo'nun yıllık vergiyi geciktirmesini bahane edip Papalık adına Rimini'yi almak üzere asker sevketti. Daha 13 yaşında olduğu halde Sigismundo az kuvvetiyle Papalık askerlerini püskürttü. Bu da Sigismundo'nun ömür boyu sürdürdüğü topraklarını koruma gayretinin başlangıcı oldu ki en şiddetlileri İkinci Pius ve İkinci Paul döneminde cereyan eder. Bunun ötesinde Anjou hanesine karşı Aragon hanesinin yandaşı olan İkinci Pius Commentaries'inde son derece vulgar bir stille Sigismundo'ya karşı kişisel nefretini incelikle işler. Her ne kadar pek çok bakımdan güçlü muarızlarına karşı yaşam boyu mücadelesinde kahramanca hususiyetler taşısa da Malatesta kantolarının mısralarından sezileceği üzere kusursuz bir karakter de değildi, ancak Pound'a kadar İkinci Pius'un paranoyakça önyargıları sonraki tarihçiler tarafından aynen tekrar edilegelmiştir; 1882'de Yriarte kayıtları güçlendirmek için bir teşebbüste bulununcaya bile okullarda okutulmaya devam ediliyordu, 1906'da Edward Hutton'un benzer teşebbüsü Pound'un dikkatini çekmiş görünüyor.(bkz. GK,115, 159-160,194,261,301).
6-Frater...carissime: ortaçağ latince, “kardeş ve en yakın arkadaş”
7-Tergo: ortaçağ latince, “arkasındaki yazıda”(Gio)hanni de (Me)dicis (Flor)entia
8-Giohanni..Medici: 1421-1463, Cosimo de Medici'nin en genç oğlu(10:22). İsminin harfleri parşömen sayfaları arasında Sigismundo'nun profilini gösteren mühür sebebiyle görülmüyor.
9-Gianozio: Messer Gianozio, (Floransa'dan bir) ilerigelen, Sigismundo'nun anlaşma yaptığı bir rütbeli.
10-Ragona kralı: “El re de Ragona” Birinci Alphonso, Aragon kralı(1385-1458). Milan dükü Philippe Marria de Visconti'nin erkek varis bırakmadan 1447'de ölmesi üzerine dük kendisini varis ilan ettiğinden Milan'ı talep etti, fakat Milan üstünde hem Venedik hem de Francesco Sforza hak iddia ediyordu. Bu arada şehir kendisini cumhuriyet addediyor ve bağımsızlığını koruması için Francesco Sforza'yı condottiere olarak kiralamıştı. Sigismundo Alphonso ile condottiere olsrsk anlaşıp iddialarını destekledi, fakat sonra Floransa ve Venedik'in tarafına geçip anlaşmayı bozdu.
11- Maestro di Pentore: İtalyance “resim ustası”, muhtemelen Piero della Francesca, ?1420-1492 (9:4)
12- buttato via: İtalyanca “heba olur” (Yriarte, 381)
13- affatigandose...mai: “dilediğince çalışabilir, vaktini dilediğince sarfedebilir mahrum olmadan ihtiyaçlarından”(Yriarte,385)
14- In campo .... Cremonam: Ortaçağ latincesi, “Cremona dışında, 1449 Nisanının7. Günü, Venedik'in en görkemli ustalarının sahasında”. Sigismundo, Sforza'ya karşı Venedik kuvvetlerinin başında, Sforza'nın, 1441 yılında evlendiği karısı Bianca Maria Sforza'ya(müteveffa Milan dükünün kızı) bıraktığı Cremona'yı kuşattığı sırada yazıyor.
15- Milan dükü: atıfta bulunulan anlaşmanın döneminde çiftçilikten condottiere'liğe geçen Francesco Sforza dük idi,1401-1466. Sigismundo'nun askeri dehası ve marifetinden mahrum olmasına rağmen amansız hırsı sebebiyle tüm maceralarından başarı ile çıkmayı bilmiştir. Malatesta kantoları boyunca kariyeri Sigismundo'nun maruz kaldığı mağlubiyet ve aşağılanmalara işaret eder.
16- Agnollo della Stufa: 1452'de Toskana'yı işgal eden Alphonso'nun askerlerine karşı Floransa'yı savunmak üzere Sigismundo'dan hizmet almak üzere gönderilen arabulucu. Böylece Sigismundo bir anda kendisini Floransa ile ittifak yapan Sforza ile omuz omuza buldu.
17-İcra heyetinin on'u: “Dieci della Balia”. Balia, Floransa'nın savaş ve isyan gibi vatandaşların haklarının askıya alındığı durumlarda idareyi ele alan acil durum heyetiydi.
18- gente...pie: İtal., “süvari ve yaya”(Yriarte,383) Pound'un tercümesi.
19- Penna ve Billi,... Carpegna,..Marecchia: Penna ve Billi Rimini yakınlarındaki yüksek kayalıklar, Carpegna yakınlardaki bir dağ, Marecchia Rimini yakınlarından Adriyatik denizine akan nehir.
20- Lyra: takibeden mısranın lir eşliğinde okunacağını gösteren işaret.
21- “ey..ruhları....”: Sigismundo'nun metresine (sonradan üçüncü karısı Isotta degli Atti bkz.9:59) yazdığı şiirden iktibas. YseutTristan'ın sevgilisi İsolde ve Batsabe de Kral Davud'un eşlerinden biridir.
22- Magnifico...carissime: Sigismundo'nun Giovanni de Medici'ye ortaçağ latincesiyle yazdığı “en sevgili ve onurlu vatansever hemşehri”.
23-Johanni di Cosimo: Giovanni de Medici. (bkz. Yukarda 8. md.)
24- fiorini di Camera: “hazine florini”, muhtemelen tam ağırlığında florin manasında. Floransa cumhuriyeti altın florini Avrupa'nın temel mâlî standardını oluşturdu.
25- topları..: kaya ve benzer mühimmatı fırlatmaya yarayan ilkel toplar. Strategist ve taktisyen olarak dehası yanında Sigismundo askeri Makine icadı sebebiyle de meşhurdu.
26- tüyler..: 1449'daki Cremona kuşatması ki müdafası Francesco Sforza'nın karısı Bianca Visconti tarafından yapılmıştı, Sigismundo'ya Francesco Sforza ile olan önceki ittifakı ve dostluğunu hatırlatmış olmalıdır. Sforza ve Bianca Visconti 1441 yılının sonbaharındaki evliliklerinin ardından 1442'de Ancona'ya giderken yol üstünde Rimini'yi ziyaret edip burada anlatılan şenliklerle karşılanmışlardı. Aynı yıl Sigismundo Sforza'nın kızı Polissena ile evlendi. Cremona Bianca'ya babası Milan dükü Philippo Maria de Visconti tarafından drahoma olarak verilmişti. Sigismundo Sforza'nın kayınpederi ve papaya karşı Sforza ile müttefik olmuştu ki bunlar Ancona'nın Marches bölgesini Sforza'dan almak istiyordu. İki yıl boyunca bu ikili Sforza'nın düşmanlarına karşı sonuçsuz bir mücadele yürüttüler ki buna karşılık olarak Sforza Sigismundo'nun Pesaro'yu almasına yardım edecekti. Pesaro Malatesta'lara miras olarak kalmış ve bölünüp ailenin bir diğer koluna verilmiş strategik olarak önemli bir şehirdi.
27- la pesca..godeva molto: İtal., “çok keyif aldığı balık tutma”
28- ve grek hükümdar: yaşamını Türklerin Yunanistan'dan çıkarılmasına vakfetmiş John Paleologus (1425-1448 arası hükümdarlık etti), ancak avrupalı tüm güçlerin birleşip yunanlılara yardım etmesiyle gerçekleşebilecek bir amaç, oysa avrupalı güçlerin kendi gündemleri vardı. 29 Mayıs 1453'te Konstantinopolis düştü, bin yıllık yunan hakimiyeti sona erdi ve son rum hükümdar şehri savunurken öldü. 1438'de John Paleologus faydasız bir davet teşebbüsüyle grek ve roma kiliseleri arasındaki ayrılığa son vermeyi kabul ederek italyan prenslerinin yardımını almaya çalıştı. Böylece Ferrara konseyi toplandı.(26:39).
29- Ferrara: papa Eugenius IV ve doğu roma patriğinin katılmasıyla cereyan eden buluşmaya Sigismundo, Cosimo de Medici, Francesco Gonzaga, ve diğer ileri gelenler katıldı. Ferrara merkezi bir konumdaydı ve diğer şehir devletlerinin baskısı altında değildi. Ancak şehirde veba çıkınca konsey Floransa'ya taşındı.
30- Gemisthus Plethon: 1355?,1450?; doğu kilisesinin temsilcisi olarak Ferrara ve Floransa'daki konseye katılan bizanslı neoplatonist felsefeci. O dönem 83 yaşındaydı ve grek mitolojisine dalmıştı ve artık hristiyanlığı lafta kalmıştı. Onun etkisi altında Cosimo batı dünyasında grek araştırmaları ve hümanizmin merkezi olacak Floransa platonic akademisini kurdu(GK,160). Gemisthus Yunanistan'a döndü ve on yıl sonra orada öldü. 1464-1466 yıllarında Venedikliler türklerin fethine engel olmak üzere Sigismundo liderliğinde asker gönderdilerse de başarısız oldular ama Sigismundo Gemistgus'un küllerini getirip Rimini'deki Tempio'nun dışındaki tezyini kabirlerden birine gömdü. Kardeşi Novello (9:5; 11:18, 20, 27) gemiyle yüzlerce grek metinlerini Cesena'daki Bibliotheca Malatestiana kütüphanesine getirdi ki muhtemelen diğer türlü bu metinler ebediyen batı dünyası için kayıp olacaktı. (bkz. 26/123; 83/528; 98/685, 688, 690; GK,224-225).
31-Delphos: Gemisthus'un konuşmalarında sıklıkla andığı antik yunanistan'ın en kutsal yerlerinden biri. Gemisthus hristiyanlığa bu politeistik mitleri işlemeyi düşlüyordu ki Pound buna sempati duymaktadır.(9:80; 11:26,27)
32- Poseidon: Grek su tanrısı. Gemisthus'un neoplatonik değerler hierarşisi bağlamında Zeus'tan sonra ikinci tanrı. Pound Sigismundo'nun Tempio'sunda belirleyici olan taş/su motiflerini Gemisthus'un öğretileriyle ilşkilendiriyor. (GK,224-225; DD, Sculptor 126,vd.)
33-concret Allgemeine: Grek. “somut evrensel”. Pound Gemisthus Plethon'u ortaçağ bağlamında 'realist' olarak betimleyen Fritz Schultze'den iktibas ediyor(s.159)- Aristocu “tümeller tekiller aracılığıyla bilinir” pozisyonu dolayısıyla-.
34-Dionysus: M.Ö.430-367 Sirakuza tiranı. Platon genç Dionysus'a rehberlik etmek ve filozof kral'a dönüştürmek için bir süre Sirakuza'ya gitmiş ama muvaffak olamamıştı. Sigismundo'nun Gemisthus'a saygısı bu olayla mukayese ediliyor.
35- Ancona: Romagna'da bir şehir( yukarıda 26. maddeye bakın). Tasvir edilen olaylar muhtemelen Sigismundo ile Sforza'nın müttefik olduğu dönemde cereyan etti.
36- kilise..karşıydı: her ne kadar ilkin Malatesta ailesinin meşru nesebi pesaro soyunun taleplerini desteklese de Papa Martin V. amcaları Carlo Malatesta'nın ölümü üzerine Sigismundo'nun büyük abisi Galaezzo'yu Rimini lordu olarak kabul etti. Sonraki Papa Eugene IV.de Galeazzo'nun ölümü üzerine Sigismundo'yu Rimini Lordu olarak kabul etti. 1438'de Sigismundo papalık güçlerinin kumandanı oldu, 1445'de Roma'ya davet edildi ve papalık tarafından onurlandırıldı, kılıç ve kardinallik rütbesiyle ödüllendirildi. Sigismundo Papalığı Pius II.nin papalığında karşısında buldu, zira Anjou hadisesinde Pius'un çıkarları Aragonlularınki ile örtüşüyordu.
37- Medici Bankası: Cosimo de Medici, 1389-1464, gücünü finansal politikalarından alıyordu. 1464'de piyasadan tüm parasını çekmek suretiyle Napoli ve Venedik'in Floransa ile barış yepmasını sağladı. Medici politikası Milan'da Sforza'yı desteklemek suretiyle Venedik'in gücünü dengelemek suretindeydi. 1450'de Milan'ın Sforza'nın eline düşmesinden beri Sigismundo tek başınaydı. Bu hadise kuzey İtalya'da otuz yıl süren savaşı sona erdirip Milan, Floransa, Venedik, Napoli ve Papalık arasında güç dengesi oluşturdu. 1450'den itibaren paralı askerler ve küçük tiranların hareket serbestileri büyük ölçüde kısıtlanmış oldu. (bkz: 9:48; 10:22; 21/96, 97; 26/123, 124; 93/624; 94/633).
38- çengel sforza: Sforza'nın sarkık etli burnuna gönderme(bkz: yukarda 15)
39- Pesaro: (bkz: madde 26) Pesaro Malatesta ailesinin mülküydü ve şimdi varisi olmayan “ebter” Galeazzo'nun elindeydi. Pesaro'yu elde etmek için Sigismundo Sforza ile işbirliğine gitti ve hatta gayrı meşru kızı Polissena ile evlendi(9:23). Fakat Galeazzo yeğeni Constanza'nın Sforza'nın kardeşi Alessandro ile evlenmesi şartıyla Pesaro'yu Sforza'ya 20000 florine sattı. Yine 1445'de Fossombrone'yi Sigismundo'nun kadim düşmanı Federigo D'urbino'ya(11:12,14) sattı(bkz: madde 5).
40- Broglio: Gaspare B., Sigismunda'nun orduda yoldaşı, Malatesta savaşlarını konu edinen yayınlanmamış “Cronaca”nın yazarı(10:16).
41- bestialmente: İtal., “hayvanca”. Broglio Galeazzo'nun tüm Malatesta ailesine ait olan bir mülkü satamayacağını belirtir( bkz: yukarıda 40 ve 9:15).
42- Templum aedificavit: Ortaçağ latincesi, “tapınak inşa etti”. Sigismundo'nun kendi ve metresi için inşa ettiği tapınağa işaret eden Pius II.nin Commentaries'inden. Pound'a göre Rimini'deki tapınak hem bir şahika hem de bir mimari felaketti (GK 159). Resmi olarak St. Francis'e adanan Rimini kilisesi için Sigismundo devrin en büyük sanatçıları Leon Battista Alberti, Matteo da Pasti, Simone Ferucci, Agustino di Duccio'yu istihdam etmişti. 1445'de inşaatı başlamış, 1450'de takdis edilmişti. 1455'de ön cephesi bitmemiş ve çatısı başlanmamış şekilde yarıda kalmıştı, hümanistler ve filosoflara ayrılan on dört kabirden ancak yedisi tamamlanmıştı. 28 Aralık 1943 ve 29 Ocak 1944'teki müttefik kuvvatler bombardımanında kısmen tahrip oldu (bkz: 76/459; 80/497; 83/528; 90/605; 92/621; 107/758).
43- kaybedip oyunu: Muhtemelen Sigismundo'nun Pesaro ve Fossombrone'yi kazanma umudunu yitirmesi üzerine söyleniyor.
44- tam anlamıyla kaybetmiş sayılmazdı 50'lere dek: hain Francesco Sforza'nın Milan dükü olduğu yıl (bkz: yukarıda 10,15, 38).
45- sona kadar da kaybetmiş sayılmazdı Romagna'da: yılmak bilmez Sigismundo için her zaman umut vardı. Ama 1468'de Mora'da kaptığı humma ile yatağa düştü(11:21). Birkaç ay sonra Rimini'de öldü. 1460'da aforoz edildi ve Rimini dışındaki mülklerine el kondu (11:15,21, 34).
46- Poictiers: Aquitaine dükü Guillaume Poitiers (6:2), ilk defa olarak trubador müziğini besteleyen ve Fransa'ya getiren kişi olduğu sanılıyor.
47- Mastin: bekçi köpeği, Sigismundo'nun büyük büyük dedesi Malatesta da Verrucchio'nun lakabı.
48- Paolo il Bello: İtal., yakışıklı Paul. Büyük “Bekçi köpeği”nin ikinci oğlu. Ağabeyi Giancotto, Guido Vecchio da Polenta'nın kızı Francesca ile evliydi ve sakattı. Paolo ve Francesca birbirine tutuldu ve öfkelenen Giancotto tarafından katledildiler. Boccaccio Paolo'nun kaçmaya çalıştığını ancak elbisesinin çiviye takıldığını söyler (bkz: İnf.V, 73-142; ayrıca che paion'si al vent mısraı “rüzgarda öylesine hafif olan” 110/777).
49- Parisina: Carlo Malatesta'nın kızı ve Sigismundo'nun yeğeni. 14'ünde Ferrara Lordu Niccolo d'Este ile evlendi ve iki kız doğurdu. Niccolo büyük oğlu Ugo ile zina ettiğinden şüphelendi ve ikisinin de kafasını vurdu. Pound hikayenin detaylarını Homer Pound'a(L,210) anlatıyor 20/90,91. (bkz: 24/110-112).
50- Atreides: “Atreus'un çocukları”. Malatesta ailesindeki şiddet Atreus hanesindeki içsel şiddetle mukayese ediliyor.
51- daha onikisindeydi..: Amcası ve vasisi Carlo Malatesta öldüğünde Sigimundo on iki yaşındaydı ve ağabeyi Galeotto “sofu kesilmişti”, Fransiskan tarikatına girip oruç dua ve kendini kırbaçlama disiplinine adanmıştı.,
52- ..dövüştüler sokaklarda: Rimini Lordu olduktan sonra 60 yaşlarındaki papaz Don Matteo çiftçilerin şikayetlerini şehri Papalığın hükmü altına alma arzusuyla birleştirip Sigismundo'yu sokakta bir grup çiftçiye dövdürdü. Sigismundo üç psikopoz dostunun yardımıyla papazı azletti ve astırdı.
53- Cesena: 1432'de Galeotto'nün ölmesiyle Sigismundo Rimini Lordu olunca Carlo Malatesta (ailenin meşru nesebinin başı) Urbino kontunun da yardımıyla Rimini'yi geri almaya kalktı. Yaklaşan güçlerden haberdar olan Sigismundo Cesena'ya gidip destek kuvvetleri getirdi ve şehrin surları önünde akrabasının askerlerini dost mu düşman mı oldukları konusunda uyarınca dost olduklarını söyleyip geri çekildiler. Bir süre sonra Sigismundo kardeşi Domenico'yu Cesena Valisi yaptı. (9:15; 11:18, 20).
54- Foglia: Galeotto'nun yeni Papa Eugenius IV'un yahudilerin istiskali ve papazlar arasındaki metres tutma iddialarının araştırılması emirlerine itaati, Malatesta ailesinin meşru kolunda Rimini'nin Papalığa hediye olarak verileceği korkusu doğurdu. Carlo Malatesta Urbino Kontu'nun yardımıyla Fano ile Rimini'yi alıp böyle bir hadisenin önüne geçmek istedi ise de 13 yaşıdaki Sigismundo'nun önderlik ettiği ve gece Foglia(adriyatiğe dökülen nehir)'yı geçen küçük bir kuvvet tarafından püskürtüldüler.


25 Ocak 2014 Cumartesi

EZRA POUND'UN RADYO KONUŞMALARI

EZRA POUND’UN RADYO KONUŞMALARI
#1 (2 EKİM 1941) U.S.(A43)
DEMOKRASİNİN SON MEVZİİ
Bir MEVZİ, peki. Demokrasi Fransa’da PATAKLANMIŞTIR. Kurbağalar halkın rızası HİLAFINA savaşa sürüklenmiştir. İngiltere’de zaten HİÇ-BİR surette zuhur etmemiş olan demokrasi paçavraya çevrilmiştir. Fakat sahte demokrasiler bile halk kendi isteği dışında savaşa sürüklendiğinde çöker, nitekim İngilizler asla Winston’u başbakanlığa SEÇMEDİLER[i]. Esasen NE ZAMAN  bir seçim yaptılar ki?
İngiltere’de NE ZAMAN seçim yapılacağına hükümetin karar verdiğini hatırlayın. Düşünün ki eğer bay Roosevelt hazır olduğunu düşündüğü bir vakte kadar seçimleri ERTELEYEBİLSEYDİ şimdi nerede olurduk.
Fakat demokrasi son ÇUKURUNDADIR, eğer ki Amerika’da kurtarılmazsa. HİÇ KİMSE parlamenter formunda onu kurtarmayacak.
İngiltere’yle BİRLEŞMEYE gelince- ağır bir borç yükünün ve yeni yükümlülüklerin altına girmek- bugün bu radyo’da konuşanlardan biri sadece Briton’ların FEDERASYON’A destek verdiğini söylemek suretiyle Amerikan istihbaratına saygı gösterdi(evet, bugün bile, Amerikan istihbaratına saygı gösterdi).
Yakından bakınca birleşme taraftarı çok da İngiliz olmadığı anlaşılıyor.
Horeb Elisha (Hore-Belisha)[ii], İngiliz mi? Ve Victor Sassoon[iii], HEPSİ birleşme taraftarı.
Yüzde yirmi kapital İngilizlerce ödenecek.
Yüzde yirmi ÖDENMİŞ kapital Amerika Birleşmiş Devletleri tarafından ödenecek. Kalan yüzde altmış ödenmemiş kapital girişimcilerin elinde olacak, muhtemelen TERCİHLİ hisse şeklinde, dostlarına HER an özel temettüler dağıtmaya hazır yürütme kurullarıyla birlikte.
Vic Sassoon mu, o sahte Zerdüşt Yahudi, Şangay gece hayatının, afyon ve kerhanelerinin, çetelerinin başı mı? SİZİN David Copperfield ve Bay Pickwick tasavvurunuz bu mu?
Ya bay Streit? Tabii arkalarında MİLYONLAR var. 86 yahudi milyonerden biri pekala bir yayınevi kurabilir ve İngiliz sefaretindeki kiralık 4000 piyadeden biri dilediği haltı yayınlayabilir.
Hoyrat Amerikan BİREYİNİN bunlarla savaşmaya yetecek FONU nereden bulacağını bilmiyorum.
AMA, öte yandan, herhangi bir yükümlülük altına girmeden Kanada’yı ilhak edebilirsiniz. Newfoundland, Jamaika ve diğerlerini İngiltere’ye veya Bay Viktor’a herhangi bir şey ödemeden ilhak edebilirsiniz.
Sizin HİÇBİR şey yapmayacak olan bu girişimcilere yüzde altmış pay vermek niye? Evet, Sulgrave Manor Association[iv]’dan haberim var, kuzenliğin cazibesinden de; ama kuzenlik eskiden John Bull[v] ile idi, BULLesha ile değil, BULLstein la da değil.
Ve Bullstein B’yi bırakıp ULLstein olmaya uğraşıyor, birleşme yoluyla.
ASKERİ vaziyet? Birleşmeye liderlik? Arcangel limanından- Vladivostock’tan veya Tahran üzerinden- gelen TEK bir demiryolu hattıyla desteklenecek, beslenecek asker sayısı Rusların ON İKİ milyon askerinden çok çok azdır. Bu piyadelerin büyük kitleler halinde ölmelerine sebep olan slav kaderciliği Bay Churchill ve Bay Belisha’nın cepheye sürdüğü güçlerin hassasiyetlerine oldukça yabancı göründü.
Winston’un bir kademe düzeni kurduğunu da görmüyorum. Yani Tom Atkins[vi] SİSTEMATİK olarak Tom Atkins’i sırtından vurmayacaktır. Bir kere yaptıktan sonra bir şeyler hissedecektir.
Şüphesiz Belisha’nın parlak gözü, zinde vs. bir gün anzakların Hintlileri vurabileceklerini ve peştunların herhangi bir şeyi bilhassa da teşvik edildiklerinde anzakları vurabileceklerini görüyordur. Ve şüphesiz anglo-yahudi emperyalizminin ezdiği binlerce yabancı ırkın içinden süper-slavik kaderciliğin ortaya çıkabileceğini de.  Fakat bu çok aktif bir askeri şekil almayabilir. Yalnızca bir katliam şeklinde görünebilir.
Ama HERHALDE bu bir miktar meselesidir. Peki, Amerika Anglo-Judea’dan ne destek görüyor? Ve bu kanlı dolandırıcılık düzeninde İngilizler KİMİ destekliyor?
Doğu’daki Amerikan ticaretine destek olmaMAK için ellerinde HER türlü gerekçe var. Amerika’yı bebek bezi bağlamaya terk etmek için HER türlü gerekçeye sahipler.
Tabii birleşik devletlerin kitaplarından bir sayfa koparabileceği duygusu hariç, şuna ya da buna el koyabileceği; tıpkı onların Fransız mülklerine el koyduğu ve kalan Fransız savaşçıları öldürdükleri gibi.
İran’da mesele mikdar meselesine dönmüştür. Walla walla vs. On iki milyon Rus Von Rundstedt’i[vii] ve Baron Keitel’i durdurMAdı. Tek alman ordusunu durduramadılar.
Ne de alman güçlerini İngiltere’nin Kafkaslar üzerindeki ALTI demiryolu ile temin edebileceği asker sayısına yakın bir sayıya indirebildiler.
Dolayısıyla BU strategistlerin sizin İngiltere’nin herhangi bir savaşı kazanmasına yardım etmenizi umduğu YER değil. Growler, Bay Mcgrump, BBC’de ne derse desin.
Ben çocukken amiral DEWEY…. Bu kulağa Moskova’daki Napolyon gibi geliyor değil mi?
Evet, bu BANA “beşinci element ÇAMUR, dedi Napolyon”[viii] hikayesi gibi geldi.
Milyonlarca Çinli var. İÇ bölgelerde sınırlı gıdalara sahipler ve baseball ile ne kadar ilgili iseler Chiang Kai-Chek[ix] ile de o kadar ilgililer. Bu Çinliler kuzeyde bir sosis şampiyonasına Chiang’ın Çin’deki YABANCI partisinden daha fazla coşku gösterirler.
Çin’in büyük çoğunluğu Kai-Chek taraftarı değildir.  Çin’in büyük çoğunluğu bu yabancı yatırımcı çeteyi desteklemez.  O zaman tabii De Gaulle menfaatlerini kurtarmanız gerekir.  Yani gidip meşhur Paris Union bankası hadisesinde Verdun kahramanı General Petain karşısında ölmeniz gerekir.
Fransız halkının size teşekkür edeceğini mi sanıyorsunuz? Fransız radyosunu dinleyin, parasını LONDRA ödemiyor, ve bana SORUN.
Evet, Vichy radyosu dolambaçlıdır, Fransa’ya tutunmaya çalışıyor, itilaf devletlerini aldatmaya çalışıyor, ve FRANSA’YA tutunmaya çalışıyor, Fransa’nın her karış toprağını elde tutmaya ve tutabileceği her fransızı tutmaya çalışıyor.
Ama famille De Gaulle için çalışmıyor.
VE biliyor ki Winston Paris’i yer ile yeksan istiyor, tıpkı Rotterdam gibi, Leningrad gibi.
Winston’u böylesine arzuladığı sonuçtan alıkoyan Pierre Laval[x]’dır. Böylece “biz borç verenler” müdahale edip yeniden imar faaliyetleri için borç verebilecekti.
Ne güzel bir tutku. Fakat herhangi bir Fransız bunun için size teşekkür edecek mi, böyle bir tutkunun icrasına teşekkür edecek mi?   
Fransız çiftçisi toprağını elde tutmak istiyor. Her türden krediye karşı sağlıklı bir güvensizliği var. Amerikan hükümetinin yargılarını dayandırdığı VERİLERE gelince( sanırım hala yargı diyorlar). 17 Ağustos tarihli New York Herald Tribune gazetesinin dediğine göre Roosevelt tam manasıyla Churchill ile aynı kanaatte imiş ve Rusya’nın bütün kış savaşabileceğini söylüyormuş. 
Belki Sibirya’nın bu dönemde alman koruması dışında kalabileceğini kasdediyor. “Girit’teki olayların” İngiltere’nin üçüncü büyük düşmanıyla karşılaşmasını geciktirdiğini söyleyecek kadar ileri gitti. Bu bir şeydi ama Ukrayna’daki savaşı kazanmak için yeterli değildi.
Belki de size Rusya’daki olaylar Japan Times’ı almamı geciktirdi demek istedi. Temmuzun on dokuzunun kayıtları yeni geldi.  Sanırım Kiev’de oturuyordu muvaffak olmak için. Bir adım daha, az kalsın sizi savaşa sokuyordu. Ama bana bunu idealizm olarak yapıyor gibi gelmedi. Demokrasiyi korumak falan gibi düşünmüyor.
Bu  arada Belisha’nın Anglo-sakson  yüzüne BAKIN, Başbakan ve benzer tabiattaki diğer organlarda üretildiği gibi.
Sulgrave Manor Association’un Amerikan kolunun birleşmesi istenilen işte bu.





[i] Sir Winston Leonard Spencer-Churchill;1940-1945 ve 1951-1955 yılları arasında başbakanlık yapmış İngiliz politikacı. İlk başbakanlığı Chamberlain’in istifası üzerine kral George VI. tarafından atanmak suretiyle gerçekleşti. İngiliz kamuoyunun Almanya ile barış arayan havasını barış karşıtı konuşmalarıyla değiştiren Churchill savaş sırasında Savunma Bakanlığı müessesesini kurup bu görevi de üstlendi. Dolayısıyla Pound’un dediği gibi Churchill seçimle iş başına gelmiş değildi. Bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Winston_Churchill#Political_career_to_the_Second_World_War

[ii] Leslie Hore Belisha, Yahudi kökenine işaret etmek amacıyla Horeb Elisha deniliyor. 1934-1937 yılları arasında Ulaştırma Bakanlığı, 1937-1940 yılları arasında Savaştan Sorumlu Devlet Bakanlığı (Secretary of Statefor War) yaptı. http://en.wikipedia.org/wiki/Hore_Belisha

[iii] Sir Ellice Victor Sassoon; soyadının çağrıştırdığı üzere Türkiye’deki Sason ilçesiyle geçmişi olan bir aileden gelen Victor Sassoon bilhassa Uzakdoğu afyon ticareti ile biliniyor. Detaylı bilgiyi http://en.wikipedia.org/wiki/Sassoon_family adresinden temin edebilirsiniz.
[iv] Sulgrave Manor Association Anglo-Amerikan ortak geçmişine referans olsa gerek.
[v] John Bull İngiltere’yi temsil eden karikatür figürü.
[vi] Tom Atkins, Tommy Atkins veya Tommies, İngiliz askerine verilen genel ad.
[vii] Karl Rudolf Gerd von Rundstedt, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman Mareşal.
[viii] Polonya topraklarında Ruslarla savaşan Napolyon kış sebebiyle arazi şartlarıyla boğuşmuş; bu sebeple de “Polonya’da beşinci elementi bulduk, Çamur!” dediği rivayet ediliyor.

[x] 1940-1942 yıllarında Fransız Vichy hükümetine başkanlık eden ve fransa’daki yabancı uyruklu Yahudilerin Nazi kamplarına sevkini imzalayan siyasetçi. Bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Pierre_Laval

4 Ocak 2014 Cumartesi

Göl Saatleri "Akşam"

AKŞAM
Susar meşacir-i pür-şam içinde bülbül-i ab,
Sular semayı hayalatı eyler istiab,
Döner bu sahil-i nîlîye gölgeden kuşlar
Ağızlarında güneşten birer kızıl dürr-i nab.

Bu mısraların büyüleyici güzelliği karşısında, bülbül gibi hayranlık içinde, sükûtun emniyetli limanına demir atmak ve bu şiirin şîresini telezzüz ile mest olmuş başımızın, vecd içinde dönmesini tecrübe etmekten başka elden ne gelir? Bu, Turgut Uyar’ın Büyük Saat’i midir? Bu, Cemal Süreya’nın selamladığı büyük durumlar, doruk anlar mıdır? Bu hangi saattir ki haşyet içinde susarken bülbül, sular bir göğü yüklenmeye hazırlanır? Bir saat ki onda kuşlar, ağızlarında güneşten inciler getirirler.

Karanlık korularda bülbülün susması, kuşların dönmesi bize işin paydos edilip evlere istirahate çekilen saatleri hatırlatabilir. “Hayalat” kelimesi bu vakitlerdeki yorgun kafaların artık usul usul yolunu tuttukları düşler alemini düşündürebilir. Hatta ‘kızıl dürr-i nâb’ın batmakta olan akşam güneşini işaret ettiği iddia edilebilir. Zaten serlevhasında “akşam” yazan bir şiir akşamı anlatmayıp da neyi anlatacak denilebilir. Fakat böyle bir çerçeve içinde düşünürsek, bu şiirdeki azametin hayli uzağına düşmüş oluruz. “Göl Saatleri”ni anlama teşebbüsümüz esnasında, bu şiirlerin muhtevasıyla maksudu arasında mesafe bulunabileceğini söylemiştik. Yani “çiçek kelimesini içeren bir şiir illa ki çiçeğe dairdir denemez” demiştik. Vasıl olduklarımızı vesile kılıp bizi vusûlüne eremediklerimize eriştiremiyorsa eğer bir sanat eseri, yahut hiç olmazsa o vuslata dair bir haberdarlık peyda edemiyorsa ne iş görür, neye yarar? Fakat muhatabın dahi maksud ile muhteva arasını tefrik etmesi beklenir. Bu şiirdeki azameti gözden saklamak mümkün değil. Bülbülün lâl kesildiği, suların semâyı hayâlâtı istiâb ettiği, bu sahil-i nîlîye – ki Nil’in mukaddes bir nehir olduğu cümleye malûmdur- gölgeden kuşların güneşten parlak inciler taşıdığı bu saat; bir büyük saat, bir doruk an, bir vakt-i tecellîdir. 

Göl Saatleri "Öğleden Sonra"


ÖĞLEDEN SONRA 
İçer gümüş kıyılardan remide ahular
Ve onların sesi eyler bütün sükutu harab
Eder bu avdeti  durgun sulardan istiğrab
Gürültüsüz ve uzak mai diğer ahular.
Su içmeye gelen ürkek ceylanların sesi bütün sükutu harab ediyor. Buna ilaveten bir garipseme doğuruyor onların durgun sulardan dönüşü. Öğle'nin engin sükutu yerini bir inkıta' ile yadırganmaya bırakıyor. Remide ahuların öğle saadetini bozmaları mı yoksa bu saadetten rücu'ları mıdır istiğraba sebep? Ceylanlar öğle'nin manzarasına yabancı varlıklar değildir ve her halde sevimlidirler. Dolayısıyla su içmek için göle gelmeleri yersiz ve lüzumsuz değildir. Fakat diğer ahuların istiğrabına sebep onların dönüşüdür. Öyle mi? Yoksa suların artık durgunluğu bırakmaları mıdır garipsemenin nedeni? Her halde, artık mesud saatler geride kalmıştır. Artık gürültüsüz ve uzak olanların istiğrab ettiği, güneşin zevale doğru meylettiği, belki de huzurun arkada bırakıldığı saattir.


Göl Saatleri "Öğle"


ÖĞLE
Yeşil sularda büyük inciden çiçekler açar
Gümüş böcekler okur aba bir neşide-i hab,
durur sevahilin üstünde, bi-heves, bi-tab,
Güneş ziyasını içmiş benat-ı hab u serab...

Göl Saatleri'nden bir saat: Öğle. Geniş zaman kipinde çekilmiş fiiller; açar, okur, durur. Sular, çiçekler, böcekler, kızlar... Günümüz okuruna “ab”'ın “su”, “neşide-i hab”'ın “ninni”, “sevahil”in “sahiller”, “benat”ın da “kızlar” olduğunu söylersek her şey vuzuha kavuşur. Haşim insan olduğuna göre bu öğle saatinin de insan Haşim'e dair olduğunu söyleyerek yukarıda saate dair dediklerimizi de kanıtlamış oluyoruz. Hatırasını bize zevkli bir biçimde anlatan şairi de takdir ederek kadirşinaslığımızı gösterirsek, bu şiiri böylece anlamış ve sanatın bu bahsini de böylece kapatmış oluruz.
Heidegger bir şiirin muhtevası ile o şiirde şiir olarak söylenenin aynı şey olmadığını söyler. Muhteva nedir, şiir olarak söylenen ne demektir? Şiirde çiçeklerden böceklerden söz edilmiş olması şiirin çiçekler ve böceklere dair olduğu anlamına gelmez. Bir su ile etrafındakiler zikrediliyor diye şiir “göle dairdir” denilemez. Fakat kim dedi “göle dair” diye? Zaten “Haşim'e dairdir” demedik mi? Fakat burada beşer Ahmet Haşim değil, şair Ahmet Haşim'den söz ediyoruz... Şair insan değil midir? Şair mucizeler şakıyan bir kuştur, bu sebepten dolayı sözü laf-u güzaf değil şiirdir.
Yeşil sularda büyük inciden çiçekler açar
Gümüş böcekler okur âba bir neşide-i hab,
Bu ilk iki dizede hareket var: çiçekler açar, böcekler okur. Bu hareket bir güzelliği de sürekli kılıyor, zira açan çiçekler yeşil sularda açıyor ve bu çiçekler büyük inciden. Keza gümüş böcekler de suya bir neşide-i hab okuyor. Bu ilk dizelerdeki hareketlilik bir güzelliğe de kalıcılık temin ediyor. Fakat bu ilk dizelerdeki hareketlilik müteakip dizelerde devam etmiyor gibi, zira
Durur sevahilin üstünde bi-heves, bi-tab
Güneş ziyasını içmiş benat-ı hab u serab.
Çiçekler açar, böcekler okurken şimdi durur. Hareket bitti mi? Şimdi biz buradaki durma'nın aslen hareketin özel bir hali olduğunu söylemeye cesaret ediyoruz. Yani sahillerin üstündeki bu durur da açar ve okur gibi bir süreklilik arz etmekte, hususi bir hareketlilik göstermektedir. Fakat bi-heves, bi-tab hareketlilik nasıl olur? İsteksiz, güçsüz diyoruz şimdiki dilde. İstek ve güç kelimeleri ister istemez Nietzsche'nin güç istencini hatırlatmıyor mu? Nietzsche'ye göre güç istenci ne gücü ne de istemeyi bırakmaz, zira istemeyi bırakırsa var da olamaz. Var olan her şey buna göre bizatihi güç istencidir. Ne oldu peki şimdi, bu mısralar var olmayan bir şeyden mi söz ediyor? Belki; belki de felsefenin bize burada fazla bir faydası dokunamaz.
Bir mahrumiyet değil böyle isteksiz ve güçsüz duruşun sebebi; bilakis bir doygunluk, hatta belki de bir aşırılığa maruz kalma hali. Çünkü sahilde bi-heves, bi-tab duranlar, güneş ziyasını içmiş kızlar. Güneş malum olduğu üzere yeryüzünde hayat için elzem olan “enerji”nin kaynağı; dolayısıyla her güç gibi fazlasına maruz kalmak mahzurludur.
Fakat heves esaslı bir isteme değildir, o sebepten yokluğunu kusur saymak isabetli olmaz. Aksini söylemek belki de daha isabetli bir yorum olur. Yani sahillerdeki benatın bihevesliği- bu benatın kenarda güneşlenen, bazısı tek ayak üstünde uyuklayan uzun boyunlu su kuşları olduğu geliyor gözümün önüne- bir kemal halidir belki.
Muhteva ile şiir olarak söylenen bir şiirde aynı şeyler değildir dedik, ama muhteva hakkında konuşurken işte şimdi şiir olarak söylenene yaklaşmış olduk. Söz bizi bir hal bahsine getirdi. Fakat bu bahis bizim başladığımız yer mi yoksa? Haşim'in şiirini anlama teşebbüsümüze-bülbülün karnını yarmaya yani- saate dair mülahazalarla başlamış, insanın eşref saatinden söz etmiştik. Eşref saat bir hal değil midir? Saat insan hali midir? Göl saatleri buna göre hangi haller olur?
Bu hal meselesine tesadüfen gelmedik, her ne kadar söz bizi buraya getirdiyse de bu şiirlerin insanın haline dair olduğunu en başta seziyor, fakat nasıl söyleyeceğimizi bilmiyorduk. Bu meseleyi böylece aştığımıza göre şimdi artık halden anlayıp anlamadığımız meselesine-bir sanat meselesi olarak elbette- yönelebiliriz.
Muhteva ile şiir olarak söylenenin arasını tefrik eden Heidegger, şairin her zaman bir “Grundstimmung”un içinden konuştuğunu, şiirin anlaşılmasında bu- halet-i ruhiye diye tercüme edilen ancak şimdilerde benim hâlet-i can demeği daha uygun bulduğum- Grundstimmung'u tesbit etmenin elzem olduğunu söyler. Heidegger'in Grundstimmung üzerine söylediklerini bulup öğrenmek gerekir. Fakat biz şimdi bu şiirde şairin bir halet-i can içinden konuştuğunu söylemekle yetinmeyeceğiz, bizatihi bir halet-i canı şiir olarak söylediğini iddia edeceğiz. Yani “Göl Saatleri” insanın -temel- hâletlerini şiir olarak söylemektedir.
Bu meseleyi anlamada bize yardımı olacak bir şiire müracaat edelim. Bu şiir şöyle:

bir bıçak saplı durur göğsünde,
hangi su tasına uzansan boş ;
hangi pencereye koşarsan koş
aynı siyah güneş gökyüzünde.

aynı siyah güneş, aynı siyah,
aynı susayış, aynı koşuş, aynı ...
of ... hep aynı şey, aynı şey, aynı şey,
aynı, aynı, aynı, aynı, aynı ...

Bu güzel şiirin kapalı bir şiir olduğunu söylemek zor. Fakat yine de şair işimizi daha da kolaylaştırıp şiirin adını “Bitmez Tükenmez Can Sıkıntısı” koymuş. Ahmet Muhip Dıranas temel insan hallerinden can sıkıntısını-ki Heidegger'de bu hal üzerine uzun uzun düşünmüştür- pek güzel söylemiş. Şimdi kendimize bir şahit de bulmuş olduk. İddiamız şu ki Haşim de Dıranas gibi –kurbağaları değil- bir halet-i cânı şiir olarak söylüyor. Fakat hangisini? Ama yukarıda “kemal hali”nden söz etmedik mi? Daha hangi hal olacak?
Fakat yukarıda muhteva üstüne konuşuyorduk ve “benat”ın haline dair -yukarıda uzun boyunlu kuşlara işaret ettiğini söylediğimiz benat aslında ürkütücü bir kelimedir ve perilerden meleklere kadar bir sürü “iyi saatte olası” mahlûka işaret eder- konuşuyorduk. Şiir olarak söylenen ile şiirin muhtevasının aynı olmadığını artık anlamış olmalıyız. Bu şiirde hareket ile başlayıp sonra -hareketin özel bir hali olan- sükûnete varan ve bir güzelliğe süreklilik katan muhteva, acaba hangi halet-i cânı şiir olarak söylüyor?

Bu halet-i can bir insan hali olduğu kadar bir milletin haleti, giderek bizatihi şiirin, daha da ileri gidersek Türk şiirinin haleti de olabilir. Göl saatleri bir devri tamamlıyor, bir günün öğle vaktiyle başlayıp seher vaktine ulaşıyor. Başı ve sonu olan şeylerin halleri bunlar. Bir milletin tarihi gibi. Bir insanın ömrü gibi. Bunların hepsini ve bunlardan bütünüyle başkasını da söyleyebilir bu şiir. Çünkü şiir dilin menba'ından çıktığı, dilin menba'ından çıkan şiir olduğu için Heidegger'in dediği üzere tükenmez bir bereketi taşır. Bu “Öğle” şiirindeki bereket de, anlattığı halin bizim günde on kez değiştirdiğimiz keyif, keyifsizlik halleri olmayıp bunları da belirleyen ve dünyanın bize nasıl sunulduğunu tayin eden temel halet-i canlardan olmasıdır. Fakat nedir bu hâletin adı? Bunu söylemek belki bu deneme için lüzumsuz bir cüretkarlık olacaktır. Ancak bu şiirin bir temel haleti şiir olarak söylediğini ifade etmemiz ne cüretkarlık ne de yeni bir iddiadır. Zira şairin kendisinin hüznün ve melalin şairi olduğu cümleye malumdur. Dolayısıyla bizim burada dile getirdiğimiz iddia da melali anlamayan nesilden gayrısına makul görünecektir.

  Taşlıcalı Yahyâ Beğ’in Şehzâde Mustafa Mersiyesi Herhalde Erzurum’da iken aldım Ahmet Atilla Şentürk Bey’in Osmanlı Şiiri Antolojis...