4 Ocak 2014 Cumartesi

KANTO 2



II

Dur bakalım Robert Browning,

Yalnızca bir “Sordello” olabilir

Fakat Sordello, benim Sordello’m?

Lo Sordels si fo di Mantovana

So-shu çalkalandı denizde

Fok balığı oynuyor falezde yıkanmış püskürtme beyaz dairelerde,

Düz kafa, Lir’in kızı,

Picasso’nun gözleri

Kara kürk-külahın altında, kıvrak kızı okyanus’un,

Dalgalar akıyor sahil oyuğunda

“Eleanor, έλέναυς ve ελεπτολις!”

Ve zavallı yaşlı Homer kör, bir yarasa kadar kör,

Kulak, deniz kabartısı için kulak, yaşlı adam seslerinin mırıltısı

“bırak da dönsün kız gemilere,

Dönsün grek yüzlere, gelmez belki şer üstümüze,

Şer üstüne şer, ve bir lanet geldi çocuklarımızın üstüne,

Yürürken evet, bir tanrıça gibi yürüyüşü

Ve bir tanrı’nın yüzü onda

Schoeney’in kızlarının sesi,

Kıyamet yürür yanında o yürürken,

Bırak dönsün kız gemilere,

Dönsün grek sesleri içine”

Ve sahil koşusunda Tyro,

Deniz tanrısının bükük kolları,

Suyun kıvrak tendonları, çapraz kavrarken onu,

Ve mavi-gri şişesi dalganın örtünce onları,

Sessiz güneş esmer kumsal boyunca

Martılar yaymış kanatlarını,

Teleklerin arasını temizlemedeler,

Gelirler çimmeye su çullukları

Dışarı bükerler kanatlarını

Serpilmiş ıslak kanatlar güneş lifine,

Sakız adası açıklarında

Soluna doğru Nakşa geçidinin,

Kayığa benzer bir azman kaya

Yapışmış yosunlar kenarına

Sığlıklarda şarap kırmızısı bir ışıltı var,

Bir kalay parıltı gün ışığında

Yanaştı gemi Sakız’a

Pınardan su ister adamlar,

Göletin yanında üzüm şırasıyla esrimiş oğlan,

“Nakşa’ya? Tabii götürürüz seni Nakşa’ya,

Gel bakalım delikanlı” “O taraf değil”

“elbette bu taraf Nakşa”

Ve “bak bu müstakim bir gemi”

Demeye kalmadan İtalya’dan bir sabık mahkum

Vurdu devirdi beni ön istralyalara

(Toskana’da cinayetten aranıyordu)

Bana muhalif topu yirmi adam

Üç kuruş köle parasına divane

Çıkardılar Sakız’dan kızı

Alıkoydular yolundan

Ve kendine geldi oğlan gürültüde,

Baktı pruvanın üstünden,

Sonra doğuya doğru, sonra Nakşa geçidine

Tanrı’nın inayeti sonra, tanrının inayeti

Takıldı anaforda gemi

Sarmaşıklar küreklerde, Kral Pentheus,

Tohumsuz deniz köpüklü üzümler,

Oluklarda sarmaşık

Evet, ben, Acoetes, dikildim orada,

Ve tanrı dikildi yanı başımda,

Dalgalar karinanın altında,

Kıçtan başa yırtılan deniz

Dümen suyu pruvanın ardında,

Küpeşte tirizinin yerinde üzüm kütükleri,

Ve asma filizleri almış halatların yerini,

Asma yaprakları ıskarmozlarda,

Kürek takımları yüklü üzümle,

Birden bire bir nefes durduk yerde,

Sımsıcak bir nefes bileklerimde,

Camda gölgeler gibi canavarlar,

Tüylü bir kuyruk birden bire

Vaşak mırlaması, ve canavarların fundamsı kokusu

Katran kokusu yerine,

Koklamaları, dolanmaları canavarların,

Kara gecede göz parıldaması

Iskalanmış gök, kuru, esinti yok,



Koklamaları, dolanmaları canavarların,

Tüyler sürtünüyor diz kapaklarıma,

Hışır hışır rüzgârın kılıfları,

Eterde kupkuru suretler

Ve gemi tersanede bir karina gibi,

Yatıyor nalbant askısında öküz misali

Kaburga tahtaları yapışmış gemi kızağına,

Üzüm salkımları çivi tezgâhında,

Atıl hava seğirtiyor

Cansız hava canlanıyor,

Panterlerin kedimsi eğlencesi,

Leoparlar asma sürgünlerini kokluyor oluklarda,

Çömelmiş panterler öndeki ambar kapağına,

Ve masmavi derin deniz etrafımızda,

Yeşil-kırmızılık gölgelerde,

Ve Lyaeus “ Bundan böyle. Acoetes, sunaklarım,

Korkmaksızın esaretten,

Korkmaksızın hiçbir kedisinden ormanın,

Vaşaklarımın teminatında,

Leoparlarımı üzümle besleyerek,

Tütsüm aselbenttir benim,

Ve bana tazimle olgunlaşır üzümler”

Ard-ölü dalga şimdi dümdüz dümen zincirlerinde,

Bir musurun kara burnu

Lycabs’in yerinde,

Kürekçiler balık pullarına bulanmışken

Yakarıyorum

Gördüm göreceğimi

Getirdiklerinde çocuğu dedim ki

“bir tanrı var içinde O’nun,

Hangi tanrı olduğunu bilmesem de”

Vurup devirdiler beni ön istralyalara

Gördüm göreceğimi

Dülger balığı gibi Medon’un yüzü,

Kollar büzüşmüş yüzgeçlerin içine Ve sen Pentheus,

Dinlemeliydin Tiresias’ı, ve Cadmus’u

Terk edecek yoksa talihin seni

Kasık kasları üstünde balık pulları

Deniz ortasında vaşak mırlaması

Ve bir yıl sonra,

Şarap kızılı yosunda solgun,

Sarkarsan üstünden kayanın,

Dalgacığın altındaki mercan yüz,

Akıntının altındaki gül solgunluğu,

Ileuthyeria, deniz kıyılarının güzel Defne’si,

Yüzücünün kolları döndü dallara,

Kim diyecek hangi yılda,

Firar edip hangi triton güruhundan,

Pürüzsüz alınlar, görüldü görülmedi,

Fildişi sükut şimdi




Ve So-shu çalkalandı denizde, keza So-shu,

Yayık küreği yerine kullanıp uzun kameri

Suyun kıvrak dönüşü,

Poseideon’un tendonları,

Siyah gök mavisi ve sırça-renk,

Cam gibi dalgalar üstünde Tyro’nun,

Sıkı örtü, huzursuzluk,

Dalga şeritlerinin parlak karmaşası,

Sonra sakin deniz,

Sarı kumlarda sakin,

Yayıyor deniz kuşu kanatlarını,

Kaya oyuklarında kum çukurlarında sıçrıyor

Dalga seferleriyle yarı kumulların yanından,

Gün ışığına karşı gelgit yarıklarında dalganın sırça ışıltısı,

Hesperus’un solgunluğu,

Dalganın kurşuni tepesi,

Dalga, üzüm posası rengi,




Yakından zeytuni boz,

Uzaktan, kaya yarığının sisli grisi,

Deniz şahininin somon pembesi kanatları

Suya gri gölgeler düşürür,

Tek gözlü dev kaz gibi o kule

Zeytinlikten uzatır başını,

Duyduk faunların Proteus’u azarladıklarını

Zeytinlerin altındaki saman kokusunda,

Ve faunlara karşı ötüşen kurbağalar

Alacakaranlıkta

Ve




I. Robert Browning: 1812-1889, provens dilinde yazan İtalyan trubadur Sordello’nun hayatını esas alan epik şiir “Sordello”nun şairi. Browning trubadur’a alışılmadık bir şekilde bir lirik şahsiyet yahut kendisinin maskesi imajı verir(dramatik monolog) ki Pound da O’nu ve diğer tarihi şahsiyetleri böyle kullanır. Buradaki husus Sordello’nun kişiliğini nesnel olarak görme imkanı olmamasıdır; sadece olguların öznel perspektifi görülebilir. Pound için Browning’in “Sordello’su İngiliz epik geleneğin Pound’un oradan idame etmeye çalıştığı son noktasıdır. Pound kendi edebi geçmişini Browning’e dayar(R.Taupin’e mektup, Mayıs 1928) ama mitolojik unsuru da içermek ister. Pound şimdi Homer epiğine ve Odyssey kişiliğine bir kenara attığı Kantolardan Browning epiği ve Sordello kişiliğini katıyor(bkz. SR,132; LE, 33; ABCR,78; 188-191; W.C.Williams’a mektup, L,7).

2.Sordello: ?1180-?1255, fakir bir şövalyenin oğlu İtalyan trubadur. Kont Ricciardo de San Bonifazzio’nun kapısında Kont’un karısı Cunizza da Romano’ya âşık olup kadının kardeşlerinin emriyle onu kaçırdı. Cunizza ile Provence’e kaçtı. Charles I Anjou, Napoli ve Sicilya’daki askeri hizmetleri sebebiyle 5 kale ile ödüllendirmesine rağmen şiiri sebebiyle çok daha zengin olduğunu öne sürerek geri çevirdi(bkz. LE, 97-98;Browning’s Sordello, Pur.6,7).

3.Lo Sordels…: Sordello Chabaneau’nun vida’sından doğrudan tercüme, “Sordello Mantua’lıdır”.

4.So-shu: Çin Han hanedanlığı şairi Ssu-ma Hsiang-ju(179-117)’ya Japonların verdiği Shiba Sho-jo’dan bozma isim. Li Po’nun burada alıntılanan dizenin yer aldığı bir alegoride eleştirdiği uyaklı nesir ekolünün temsilcisi. Li Po Hsiang-ju’yu dalga yerine köpük üretmekle itham eder.

5.Lir: Kadim Kelt deniz tanrısı. Pound fok balıklarını Lir’in kızları sayıyor.(bkz. Mabinogion’da “Llyr’in kızı Branwen” bölümü ki Branwen beyaz karga manasındadır.)

6.Picasso: Picasso’nun fok gözlerine atıf sanatçının gördüğü şeylerin şekillerini değiştirme yeteneğini hatırlatıyor. Kadim mitolojide fok, başka şekillerin yanında fok şeklini andıran Proteus ile ilişkilendirilir.

7.Eleanor: Truva’lı Helen. Keza Elena, Tellus-Helena, Tyre’lı Helen, Tyndarida, Ayrıca Aquitaine’li Eleanor(bkz. Aşağıda 9 numaralı madde).

8. Έλέναυς ve ελεπτολις: helenaus ve heleptolis, “gemi-batıran ve şehir yıkan.” Agamemnon(689)’da Aeschylus’un Helen adı üstüne yaptığı kelime oyunları.

9.Eleanor: Aquitaine’li Eleanor,1122-1204. Truvalı Helen gibi fitne ve şiir ilham eden femme fatale arketipi. Poitiers’li Guillaume(1071-1127)’un torunu. Pound’a göre Guillaume Müslüman İspanya müziğini Güney Fransa şiirine aşılayarak farklı etnik unsurların kültürel unsurlarını mezceden-ki Eleanor’un kaderinde de bu vardı-kişi. Pound’da bunu Amerika için başarmak istiyordu. Eleanor Fransa kralı VII. Louis ile evlendi ve haçlı seferinde ona eşlik etti ve güya büyük Müslüman kürt savaşçı Selahaddin ile ilişki yaşadı-düşmanları bu hikâyeyi uydurup yaydılar-mesela Rain kroniklerinde. Louis O’nu boşadı Birkaç ay sonra İngiltere Kralı II.Henry ile evlendi ve O’na çeyiz olarak bütün Aquitaine’i verdi. II. Henry sadakatsizlik edince ve Eleanor’u hapsedince çocukları “genç kral” Henry ve (Aslan yürekli) Richard’ı babalarının aleyhine döndürdü. İki evliliğinden kaynaklanan siyasi faaliyetleri ve hukuki karmaşalar İngiltere ile Fransa arasında Yüzyıl Savaşlarına sebep oldu. Böylece aşkın ve ölümün ajanı gerçek bir Truva’lı Helen oldu.

10. Bırak dönsün kız…: (İlyada III,139-160). Helen’in ölüm getiren güzelliğini görünce Truva’lı yaşlıların(yaşamın muhafızları) yaşadıkları korku.

11. Schoeney…: Helen gibi güzelliğiyle pek çok adamın ölümüne sebep olan Atalanta’nın babası. Pound Arthur Golding’in Ovid tercümesindeki Schoenyes’i yanlış hatırlıyor. Pound için dönüşüm ve tercüme ile güzellik transferinin bir ânı. Fani güzelliğin inkisarı.(bkz.LE,235-236; 7:29: 102/730).

12.Tyro: Salmoneus’un kızı. Kutsal nehir Enipeus’a tutkundu. Nehrin ağzındaki Poseidon Enipeus’un şekline girip Tyro’yu uykuya bürüdü ve tecavüz etti.(Od.XI,235-259).

13.Sakız: Nakşa adasının 70 mil kuzey hafif doğusundaki kadim sakız adası.

14.Nakşa: şaraplarıyla ünlü, çember adalarının en büyüğü. Dionysus kültünün merkezi idi.(bkz. Meta.III,636,637, ve Homer’in Dionysus’ a kaside(Hymn)’si).

15. Esrimiş oğlan: Genç tanrı, Bacchus, Dionysus, Zagreus, Iacchus, Lyaeus. Aslen Giritli. Şarap, döl ve mutluluk tanrısı. Apollo kültüne karşı olarak ortaya çıktı. Nakşa adası yolunda.

16. Kral Pentheus: Cadmus’un torunu. Dionysus’a ibadeti reddettiği için Dionysus takipçileri Maenadlar tarafından, başlarında Pentheus’un annesi, linç edildi. Annesi başını koparıp zaferle eve götürdü. Acoetes tayfasının Pentheus’a bir uyarı olmak üzere tanrıyı kaçırma teşebbüslerini anlatıyor.

17.Acoetes: mütevazi bir aileden, yön bulmada usta, geminin kaptanı.

18.Lyaeus: Dionysus’un Şarap ve mutluluk tanrısı oluşuna atıf yapan adı.

19. Aselbent: Romalılar ritüellerde aselbent kullanılmasından Bacchus’ü

20.Lycabs ve Medon: Odysseus’un diğer tayfaları. Ovid başka isimler de sayar.

21:Tiresias: Theba’lı kahin. Euripides’in Bacchae’sinde Cadmus’la birlikte orgia’daki kadınlara katılıp tanrıya ibadet etmek üzere dağa giderken görülür.(Orgia Dionysus’a ekstatik formda ibadet biçimi.) Kehanet gücü dolayısıyla Pentheus’a ibadeti öğütler, ama Pentheus kulak asmaz.

22: Cadmus: Fenike Kralı Agenor’un oğlu. Kızkardeşi Europa boğa şekline bürünenZeus tarafından kaçırılmıştı. O’nu bulmak üzere babası tarafından gönderilince Thebes kentini kurmayla neticelenen talimatları aldığı Delfi kâhinine ulaştı. Efsaneye göre Thebes’in duvarları lirinde çaldığı Amphion müziğiyle ritim tutarak yükseliyordu. Pentheus’un dedesi ve Ino’nun babasıdır.

23:Ileuthyeria: görünüşe göre Eileithyia, doğum tanrıçası ile Eleutheria(özgürlük), bir çeşit deniz anasının dikkatsizce mezcedilmesi.

24:Defne: nehir tanrısı Peneus’un kızı. Apollo’dan kaçarken yardım istediği Peneus onu defne ağacına dönüştürdü.(Meta.I,546,552). Pound defne yerine mercan tasavvur eder.

25: Triton: Deniz tanrısı Poseidon ile Amphitrite’in oğlu. Poseidon’un elçisi. Aynı zamanda Triton’un nesli belden altı balık üstü insan biçimli bir deniz ırkının da adıdır.

26: Poseidon: Yunan deniz tanrısı. Burada Tyro’ya tecavüzüne atıf var.

27: Hesperus: Aphrodite için kutsal gece yıldızı. Pound’un zihninde hep Sappho ile Catullus’un zifaf şiirleriyle ilişkilidir.

28:Faun: Yarı insan yarı keçi biçiminde orman ve hayvan perileri.

29:Proteus: geçmiş ve geleceğin bilgisine sahip, başkalaşım kudreti olan deniz tanrısı Aristophanes’in Kurbağalar’ında Dionysus ile hizmetçisi Xanthias iyi şair bulmak için Hades’e indiklerinde cehennemin kurbağalarının dehşetli korosu ile karşılanırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  Taşlıcalı Yahyâ Beğ’in Şehzâde Mustafa Mersiyesi Herhalde Erzurum’da iken aldım Ahmet Atilla Şentürk Bey’in Osmanlı Şiiri Antolojis...